-
-
-
-
subtle
imalı, göze çarpmayan, alttan alttan
-
to digress
konudan sapmak
-
-
to procrastinate
ertelemek
-
-
to distort
bozmak, çarpıtmak
-
-
-
-
to undermine
yıkmak, kuyusunu kazmak
-
-
hypocricy
yalancılık, ikiyüzlülük
-
-
to cherish
çok değer vermek
-
-
-
to relish
tadını çıkarmak, to enjoy
-
-
-
cynical
pesimist ve alaycı
-
-
-
to pretend
ikisi de rol yapmak
-
to feign
ikisi de rol yapmak
-
to confirm
hepsi onaylamak
-
to condone
hepsi onaylamak
-
to endorse
hepsi onaylamak
-
to sanction
hepsi onaylamak
-
-
-
to compromise
uzlaşmak 2. tehlikeye atmak
-
-
-
-
-
-
-
to enhance
arttırmak, güçlendirmek
-
to foster
to encourage, teşvik etmek
-
deplete
used up, almost bitmiş
-
-
austere
1. strict 2. süssüz, çok sade
-
parched:
1. kurak 2. thirsty
-
-
skeptical
ikisi de şüpheci
-
dubious:
bu bir de şüpheli
-
-
-
-
-
reticent
az konuşan, mesafeli
-
-
-
-
perceptive:
sezgili, anlayan, farkeden, gören
-
insightful
sezgili, anlayan, farkeden, gören
-
*decorous:
1. görgülü 2. sakin, ağırbaşlı
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
to deliberate:
düşünüp taşınmak
-
-
-
-
-
-
-
intransigent:
taviz vermeyen, dediğim dedik
-
unyielding
taviz vermeyen, dediğim dedik
-
dogmatic
taviz vermeyen, dediğim dedik
-
doctrinaire
taviz vermeyen, dediğim dedik
-
-
-
-
-
-
spurious:
sahte (opposite of genuine)
-
egregious:
gözardı edilemeyecek kadar kötü (mesela hata)
-
to mimic:
aynısını yapmak
-
to imitate;
aynısını yapmak
-
to emulate:
özenerek aynısını yapmak
-
-
-
-
-
to censure:
kınamak, eleştirmek
-
-
fallacious:
mantık hatalı
-
inconsequential:
unimportant
-
lurid:
korkunç(savaş alanındaki gibi korkunç, for example)
-
graphic
korkunç(savaş alanındaki gibi korkunç, for example)
-
to mitigate:
to alleviate
-
-
to abstain:
to stay away from
-
mundane:
dünyevi or sıkıcı
-
-
-
temper(n):
1. huy 2. sinirlilik
-
to temper:
dizginlemek, azaltmak, ılımlılaştırmak
-
temperance:
ılımlı, orta şekerli, extreme olmayan
-
moderation
ikisi de ılımlı, orta şekerli, extreme olmayan
-
to scrutinize:
to examine very carefully
-
-
-
-
-
to ameliorate:
to improve, to make better
-
to appraise:
ölçmek, değerlendirmek
-
to assess
ölçmek, değerlendirmek
-
to assay
ölçmek, değerlendirmek
-
-
-
-
-
pungent:
having a strong smell or taste
-
-
-
-
-
-
evanescent:
kısa süren, geçici
-
ephemeral
kısa süren, geçici
-
-
-
nonchalant:
umursamaz tavırlı
-
-
-
-
conviction:
1. belief 2. mahkumiyet
-
-
-
-
competent:
becerikli, işinin ehli
-
constitution:
1. anayasa 2. bünye
-
-
vignette:
short description
-
-
-
persevering:
çalışkan, yılmayan
-
diligent
çalışkan, yılmayan
-
-
-
-
to compete
rekabet etmek, yarışmak
-
to vie
rekabet etmek, yarışmak
-
to contest (bu bir de oppose demek)
rekabet etmek, yarışmak,oppose
-
to overwhelm:
to be too much, boğmak, bunaltmak
-
overwhelming:
1. bunaltıcı 2.karşı konulamaz,çok büyük ( mesela majority)
-
to flourish:
büyümek, gelişmek, zenginleşmek
-
to prosper
büyümek, gelişmek, zenginleşmek
-
to thrive
büyümek, gelişmek, zenginleşmek
-
-
-
-
-
-
-
salutary:
sağlıklı, yararlı
-
salubrious
sağlıklı, yararlı
-
scrupulous:
1. ahlaklı 2. titiz, dikkatli
-
disposition:
1. huy 2. eğilim
-
to be disposed to……:
eğilimi olmak
-
effusive:
abartılı or abartılı duygusal
-
-
to proliferate-prolific:
artmak, çoğalmak - üretken
-
profound:
derin (laf olur, belief olur, filozofi olur)
-
convention:
1. tradition 2. toplantı
-
to delineate:
to describe
-
to corroborate:
desteklemek
-
to exasperate:
1. kızdırmak 2. yormak
-
conundrum:
puzzling problem
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
subservient:
ezik itaatkar
-
-
-
-
-
-
-
to embroil:
kötü bir duruma karışmak
-
to extricate:
kötü bir durumdan kurtulmak
-
-
-
credible:
güvenilir, inanılır, plausible
-
-
credit:
1. praise 2.güven 3. itibar
-
-
didactic:
eğitici, öğretici
-
pedagogical
eğitici, öğretici
-
dilletante:
yüzeysel bilgisi olan, uzman olmayan
-
dabbler
yüzeysel bilgisi olan, uzman olmayan
-
relevant:
1.alakalı 2.önemli 3.geçerli
-
reprehensible:
kınanması gereken
-
-
-
tentative:
1.deneme babında, emin olmadan 2.firm veya kesin olmayan
-
tenacious:
1. firm 2. yılmayan
-
-
-
indifference:
umursamazlık
-
-
stoic:
hislerini belli etmeyen, şikayet etmeyen
-
hospitality:
misafirperverlik
-
integrity:
karakter sağlamlığı, dürüstlük
-
to preserve:
muhafaza etmek
-
to vacillate:
kararsız olmak, gidip gelmek
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
to substantiate:
kanıtlamak
-
sanguine:
1. optimistic 2. kanlı
-
-
wit:
zeka (witty: zekice humorous)
-
to resent:
kızmak+gücenmek
-
-
to indulge:
1. to satisfy 2.şımartmak 3.hoşgörmek
-
-
tenable:
reasonable, makul
-
-
-
-
-
-
-
to regret:
1. pişman olmak 2. üzülmek
-
unwittingly:
kasti olmayan, farkında olmadan
-
inadvertantly
kasti olmayan, farkında olmadan
-
-
-
-
-
negligible:
ihmal edilecek kadar küçük, önemsiz
-
soporific:
sıkıcı, uyku getiren
-
-
-
idiosyncratic:
kendine özgü
-
-
dignity:
onur, ağırbaşlılık
-
-
-
-
-
epitome:
best örnek, zirvedeki kişi
-
-
-
serendipity:
beklenmedik hoş tesadüf
-
-
cerebral:
hep aklını not duygusunu kullanan
-
discreet:
hem temkinli hem çaktırmadan
-
-
-
-
-
consistent:
1. uyumlu 2. istikrarlı
-
-
-
grotesque:
tuhaf and çirkin
-
-
-
candid/candor:
dürüst, samimi
-
-
to mar:
bozmak, lekelemek
-
-
-
guile:
kurnazlık, hinoğluhinlik
-
-
diversion:
1. sapma 2.eğlence
-
-
-
-
-
to exculpate:
suçsuzluğunu göstermek
-
-
facetious:
sulu, yersiz şakacı
-
formidable:
çok güçlü, ürkütücü bu yüzden
-
redoubtable
çok güçlü, ürkütücü bu yüzden
-
mediator:
arabulucu, hakem
-
arbitrator
arabulucu, hakem
-
adjudicator
arabulucu, hakem
-
-
-
enthusiastic:
coşkulu, şevkli
-
-
-
-
-
-
-
-
to incriminate:
suçlu olduğunu göstermek
-
to inculpate
suçlu olduğunu göstermek
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
philanthropist:
hayırsever insan
-
tycoon:
zengin ve güçlü “
-
-
maverick:
kuralları takmayan
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
haphazard:
keyfi, random’a benzer
-
arbitrary
keyfi, random’a benzer
-
charm:
evil’dan koruyucu muska
-
amulet
evil’dan koruyucu muska
-
talisman
evil’dan koruyucu muska
-
-
-
gratuitous:
1. bedava 2. gereksiz
-
nursery:
1. çiçeklik 2. bebek odası
-
counterfeit:
sahte (para)
-
-
-
-
to invigorate:
canlandırmak, energize
-
tonic:
enerji veren içecek
-
-
-
unwarranted:
unnecessary, uncalled for
-
-
-
congenital:
doğuştan olan, doğasında olan
-
innate
doğuştan olan, doğasında olan
-
inherent
doğuştan olan, doğasında olan
-
-
-
-
-
-
-
controversial:
tartışmalı
-
capricious:
kaprisli, değişken
-
mercurial
kaprisli, değişken
-
fickle
kaprisli, değişken
-
-
-
-
-
to reflect:
1.yansıtmak 2.düşünmek
-
-
-
-
entrenched:
sabit, fixed, kolay değişmez
-
-
to vindicate:
haklı çıkarmak
-
-
exuberant:
coşkulu, energetic
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
articulate:
güzel konuşan
-
-
-
-
-
-
animated:
canlı, hareketli
-
to impugn:
to attack as false or lacking integrity
-
to gainsay:
to oppose, to contradict
-
-
posterity:
gelecek nesiller
-
to renege:
sözünden dönmek
-
impudent:
küstah, terbiyesiz
-
impertinent
küstah, terbiyesiz
-
officious:
kendini pek önemseyen ve işgüzar
-
to inflict:
acı vs. vermek
-
-
ubiquitous:
her yerde olan
-
-
-
liable:
1. responsible 2. possible
-
liability:
1. responsibility 2. disadvantage 3. debt
-
-
-
to condescend
küçük görmek
-
to patronize
küçük görmek
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
vitriolic:
yakıcı, acı (mesela eleştiri de olur)
-
caustic
yakıcı, acı (mesela eleştiri de olur)
-
acrid
yakıcı, acı (mesela eleştiri de olur)
-
acrimonious
yakıcı, acı (mesela eleştiri de olur)
-
astringent
yakıcı, acı (mesela eleştiri de olur)
-
-
-
to incur:
bring upon oneself
-
-
predicament:
unpleasant situation
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
to devour:
hırsla, iştahla yemek (okumak falan da olur)
-
-
-
-
-
to swagger:
hava atarak yürümek
-
to strut
hava atarak yürümek
-
prostrate:
1. yüzükoyun yatmış 2. halsiz
-
profane:
küfürlü, kirli, saygısız
-
-
sluggish:
ağır hareket eden, tembel
-
-
-
grandiloquent:
tumturaklı, şatafatlı (konuşma)
-
bombastic:
abartmalı, şişiririlmiş (konuşma)
-
-
-
propitious:
hayırlı, favorable
-
-
-
to soothe:
sakinleştirmek, yatıştırmak
-
to mollify
sakinleştirmek, yatıştırmak
-
to appease
sakinleştirmek, yatıştırmak
-
to propitiate
sakinleştirmek, yatıştırmak
-
pedestrian:
1. sıkıcı 2. yaya
-
-
-
-
immaculate:
tertemiz, kusursuz
-
-
-
paltry:
değersiz, önemsiz
-
-
intractable:
kolay idare edilmeyen, inatçı
-
refractory
kolay idare edilmeyen, inatçı
-
to scorn:
alay ederek küçük görmek
-
to scoff
alay ederek küçük görmek
-
-
-
-
-
-
to provoke
sinirlendirmek
-
to affront
sinirlendirmek (bu to insult da demek)
-
-
-
-
to enervate:
kuvvetini azaltmak
-
-
-
to relinquish:
vazgeçmek, bırakmak
-
abstruse:
anlaşılması güç
-
-
-
inexorable:
yolundan şaşmayan, yılmaz
-
unswerving
yolundan şaşmayan, yılmaz
-
unrelenting
yolundan şaşmayan, yılmaz (bu ceaseless de demek)
-
adamant
yolundan şaşmayan, yılmaz
-
-
-
to flout:
açıkça itaat etmemek
-
to buttress:
to reinforce, support
-
to uplift:
to improve, enrich
-
prospect:
1. beklenen şey 2. ümit
-
to promote:
1. terfi etmek 2. reklamını yapmak
-
-
-
to promulgate:
resmen ilan etmek
-
to flaunt:
gösteriş yapmak
-
to accommodate:
1. to help 2.to house 3. to adapt
-
deleterious:
(sağlığa) zararlı
-
-
-
commensurate:
orantılı, uygun
-
to tout:
reklamını yapmak
-
-
-
-
-
-
-
-
to oblige:
1. zorlamak 2. memnun etmek
-
-
-
accommodating:
helpful, uzlaştırıcı
-
-
-
-
-
-
flagrant:
negatif bir şeyi göze çarpa çarpa
-
blatant
negatif bir şeyi göze çarpa çarpa
-
-
-
to invoke:
dua etmek, çağırmak
-
tenuous:
ince, hafif, yerleşmemiş, insignificant
-
-
-
ineffable:
sözle ifade edilemez
-
to proscribe:
yasak etmek, mahkum etmek
-
-
-
-
-
-
to evoke:
aklına getirmek, uyandırmak, hissettirmek
-
redundant:
gereksiz tekrar edilmiş
-
-
importunate:
ısrarcı ve rahatsız eden
-
-
-
-
fortitude:
strength, dayanıklılık
-
-
-
to ingratiate:
sevdirmek(bazen yağcılıkla)
-
to abominate:
nefret etmek
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
wistful:
melankolik ve özlemli
-
-
to incorporate
to include
-
-
-
exclusive:
bir kişi veya bir gruba has, hariç tutan
-
to contrive:
bir yolunu bulmak, düşünmek
-
-
opaque:
1. şeffaf olmayan 2. kolay anlaşılmayan
-
-
to exhort:
1. teşvik etmek, urge 2. öğüt vermek
-
rhetoric:
söylem, konuşma
-
discourse
söylem, konuşma
-
-
to demarcate
sınır çizmek
-
to circumscribe
sınır çizmek
-
-
-
-
-
-
-
-
to vanquish/the vanquished:
yenmek/yenilmiş
-
debacle:
felaket, büyük yenilgi
-
mellifluous:
sweet sounding
-
-
providence:
1. fate 2. prudence
-
provident:
1. cimri 2. prudent
-
-
-
obsequious:
yalakalık yapan
-
-
sycophantic
yalakalık yapan
-
-
-
-
-
restive
restless, agitated
-
-
to cajole
tatlı sözle kandırmak, ikna etmek
-
to coax
tatlı sözle kandırmak, ikna etmek
-
-
-
indubitable
certain, kesin
-
incontrovertible
certain, kesin
-
incontestable
certain, kesin
-
cumbersome
burdensome, bulky, awkward
-
deciduous
yaprakları dökülen + geçici
-
-
-
to falter
tereddüt etmek, duraklamak
-
-
-
-
to galvanize
hareketlendirmek
-
-
-
-
-
-
-
-
maudlin
aşırı duygusal, ağlamaklı
-
nominal
1. isimle ilgili 2. önemsiz
-
-
to prevaricate
yalan söylemek
-
-
-
perverse
abnormal, unnatural
-
-
-
-
overbearing
zorba tavırlı
-
-
-
-
-
-
-
to ratify
to approve, sanction
-
-
-
-
-
unconscionable
ahlaksız, amoral
-
-
-
opprobrious
1. insulting 2. shameful
-
-
-
-
conclave
secret/private meeting
-
-
-
-
genteel
refined, cultured
-
-
to teem
to be full of, abound
-
-
lucrative
karlı (profitable)
-
unanimous
agreed (oybirliği)
-
-
-
-
to perpetuate
to continue, to keep alive
-
-
-
-
-
to fashion
to make, create, design
-
to mould
to make, create, design
-
to contrive
to make, create, design
-
to forge
to make, create, design
-
-
-
-
-
-
-
-
-
factitious
artificial, affected
-
-
-
to commiserate
feel sympathy, pity for
-
-
-
-
-
-
lofty
arrogant (bu yüksek de demek)
-
-
-
-
to withhold:
to keep back
-
-
-
to atrophy (verb + noun)
to decay
-
to yield:
to produce, to give in, to comply
-
-
-
to engender:
to produce, cause, create
-
-
to renounce:
vazgeçmek, reddetmek
-
-
-
-
-
-
to denounce:
suçlamak, kınamak
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
to contemplate:
think about
-
-
-
to bequeath:
miras bırakmak
-
vigilant:
tetikte olan, uyanık, ihtiyatlı
-
irrevocable:
irreversible, unalterable
-
exhilarating:
invigorating
-
-
ulterior:
gizli, unstated
-
-
impregnable:
invulnerable
-
unassailable
invulnerable
-
-
mendacious:
yalancı, dürüst olmayan
-
to divest:
yoksun bırakmak
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
crotchety:
eccentric, whimsical
-
to dissipate:
to scatter, dağılmak
-
-
to engage:
to attract, to hire, to confront
-
to enfrenchise:
oy hakkı vermek
-
-
-
-
to incense:
to enrage, infuriate
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
to stifle:
suppress, inhibit
-
-
-
sophistry:
clever but misleading reasoning
-
stricken:
hastalanmış + felakete uğramış
-
-
-
inclement:
stormy + harsh
-
-
-
limpid:
chrystal-clear + transparent
-
-
apocryphal:
false
-
polemic(s):
argument, controversy, dispute
-
-
-
-
to rally:
toplanmak + canlanmak
-
motley:
disparate, diversified
-
miscellaneous
disparate, diversified
-
assorted
disparate, diversified
-
-
-
-
-
-
-
-
calling(noun):
profession
-
-
-
-
-
menial:
unskilled + boring
-
-
circuitous:
indirect, convoluted
-
-
-
commodious:
geniş ve comfortable
-
unwavering:
resolute, yılmaz
-
-
steadfast
resolute, yılmaz
-
unflagging
resolute, yılmaz
-
unfaltering
resolute, yılmaz
-
glower:
dik dik (öfkeyle) bakmak
-
scowl
dik dik (öfkeyle) bakmak
-
frown
dik dik (öfkeyle) bakmak
-
-
-
-
to conceive (conception):
1. tahayyül etmek 2. hamile kalmak
-
-
-
-
-
to foment:
to stir up (trouble)
-
incite
to stir up (trouble)
-
kindle
to stir up (trouble)
-
discretion:
freedom to do something veya discreet olma
-
-
virulent:
dangerous, deadly
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
supplementary:
additional
-
-
-
-
-
frenetic:
frantic (wild kudret)
-
-
-
-
-
-
-
impervious:
etkilenmez(eg. soğuktan)
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
complaisant:
willing to please
-
to imbue:
permeate + inspire
-
-
-
-
-
-
unsparing:
generous, lavish
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
panacea:
remedy for all troubles/diseases
-
to obfuscate:
to bewilder, kafasını kartıştırmak
-
-
rumbustious:
noisily exuberant
-
boisterous
noisily exuberant
-
uprorious
noisily exuberant
-
-
-
-
-
-
primal:
primitive + fundamental
-
epigram:
short witty saying
-
touchstone:
standard, criterion
-
-
nocturnal:
geceye ait, geceyle ilgili
-
-
volatile:
değişken + çabuk evaporate eden
-
to subsist:
to survive, exist
-
-
-
-
to atone:
kabahati affettirmek
-
-
to petrify:
to terrify + to harden
-
-
to pique:
to arouse + to offend
-
-
-
-
-
-
to subdue:
to conquer + to calm
-
to consolidate:
pekiştirmek
-
to ensue:
takip etmek + sonuç olmak (“şu şu oldu and a war ensued” mesela)
-
-
-
gross:
corpulent, vulgar, blatant, total
-
gruesome:
- abhorrent, appaling, unacceptable distateful
- morsel:
- small piece
-
to forebode:
trouble anticipate etmek
-
rustic:
köye kıra ait + kaba, basit
-
-
-
to coagulate:
pıhtılaşmak
-
coarse:
adi, kaba, terbiyesiz, işlenmemiş
-
to revoke:
iptal etmek, invalidate
-
to preside:
başkanlık etmek
-
-
to blandish:
yağcılık etmek
-
to lurch:
sallanmak, sendelemek
-
asunder:
parçalanmış halde
-
-
-
nascent:
yeni yeni oluşan
-
-
-
sobriety:
ağırbaşlılık, ılımlılık
-
to slake:
susuzluğunu gidermek
-
-
to lunge:
hamle etmek, saldırmak
-
forbearance:
patience veya abstinence
|
|